İyi bilanço nasıl anlaşılır? Bilanço okumanın püf noktaları nelerdir?

Her üç aylık dönem geldiğinde, yatırım dünyasının nabzı açıklanan bilançolarla hızlanır. Çünkü bilançolar, bir şirketin sadece geçmiş üç ayını değil, aynı zamanda gelecekteki potansiyelini de anlamamızı sağlar. Fiyat grafiklerine, söylentilere ya da haber akışına kapılmak kolaydır; ama gerçek resim, her zaman bilançoda gizlidir. Peki, bir bilançoyu incelerken nelere dikkat etmek gerekir? Hangi kalemler şirketin sağlıklı olduğunu gösterir, hangileri uyarı sinyali verir? Hadi gel birlikte adım adım bakalım.

Bir bilançoyu anlamak aslında bir şirketin röntgenine bakmak gibidir. Kâğıt üzerindeki rakamların her biri, o işletmenin nabzını tutar. Sağlıklı bir şirket, güçlü bir nakit akışı, makul borç seviyesi ve sürdürülebilir kârlılık göstergeleriyle kendini belli eder. Zayıf şirketler ise bu kalemlerde dengesizlik yaşar. O yüzden bilanço okumayı öğrenmek, yatırımcı için bir zorunluluk değil, bir avantajdır.

İlk dikkat edilmesi gereken unsur, şirketin büyüklüğüyle orantılı borç yapısıdır. Yani bilanço incelenirken öncelikle “şirket ne kadar borçlu?” sorusu sorulmalıdır. Toplam borçların özkaynaklara oranı burada önemli bir göstergedir. Eğer bu oran 1’in altında seyrediyorsa, yani borçlar özkaynaklardan düşükse, şirketin finansal yapısı genellikle sağlıklıdır. Ancak oran 1’in üzerine çıkıyorsa, özellikle 2’nin üzerindeyse, şirketin borçla ayakta kaldığı anlamına gelebilir. Bu durum, faiz oranlarının yüksek olduğu dönemlerde ciddi bir risk yaratır.

Örneğin enerji ya da inşaat sektöründe faaliyet gösteren bir şirketin 10 milyar TL özkaynağı, 15 milyar TL borcu varsa, borç/özkaynak oranı 1,5’tur. Bu oran çok kötü değildir ama dikkat ister. Çünkü bu şirket, faiz giderlerinin yükseldiği dönemlerde kârlılığını korumakta zorlanabilir. Aynı durum teknoloji veya hizmet sektöründe daha hassastır; çünkü bu şirketlerin gelir yapısı borçla çalışmaya pek uygun değildir.

Bir bilançoda ikinci olarak bakılması gereken unsur nakit pozisyonudur. Şirketin kasasında ne kadar para var? Bu soru, şirketin kısa vadeli yükümlülüklerini karşılayıp karşılayamayacağını belirler. Dönen varlıklar (hazır değerler, ticari alacaklar, stoklar) toplamının, kısa vadeli borçları karşılayabilmesi gerekir. Bu dengeyi ölçmek için kullanılan oran “cari oran”dır. Genel kabul gören seviye 1,5 civarındadır. Yani her 1 TL kısa vadeli borca karşılık 1,5 TL dönen varlık olması idealdir. Bu oranın 1’in altına düşmesi, şirketin nakit sıkıntısı yaşayabileceği anlamına gelir.

Üçüncü olarak satış gelirleri ve brüt kâr marjı mutlaka incelenmelidir. Satışlar artıyor olabilir ama bu tek başına yeterli değildir. Çünkü önemli olan satışların kârlı olup olmadığıdır. Brüt kâr marjı, satışlardan elde edilen gelirin ne kadarının şirkette kaldığını gösterir. Örneğin bir şirket 10 milyar TL ciro yapıyor ama sadece 1 milyar TL brüt kâr açıklıyorsa, marj %10’dur. Eğer geçen yıl bu oran %18’se, kârlılığın düşmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu da maliyet baskısı veya fiyat rekabetinin artması anlamına gelir. İyi bir bilançoda brüt kâr marjının istikrarlı veya artış eğiliminde olması beklenir.

Dördüncü dikkat edilmesi gereken şey faaliyet kârı ve net kâr arasındaki ilişkidir. Bir şirketin esas faaliyetlerinden elde ettiği kâr, yani operasyonel kârı güçlü değilse, diğer gelirler tabloyu geçici olarak güzelleştirebilir. Örneğin bir şirket, asıl işinden para kazanamıyor ama bir gayrimenkul satışından yüksek gelir elde ettiyse, o dönem net kârı yüksek çıkar. Ancak bu sürdürülebilir değildir. Bu yüzden iyi bir bilançoda, esas faaliyet kârı yüksek olmalı ve kârın büyük bölümü ana faaliyetten gelmelidir.

Beşinci olarak, faiz, amortisman ve vergi öncesi kâr (FAVÖK) önemli bir göstergedir. FAVÖK, bir şirketin nakit yaratma gücünü ölçer. Bu kalem, yatırımcıya şirketin operasyonel performansını dış etkenlerden arındırarak gösterir. FAVÖK artıyorsa, şirket işini büyütüyordur. Ancak FAVÖK düşerken kâr yüksek görünüyorsa, bu genellikle tek seferlik gelirlerden kaynaklanır. Bu tür dengesizlikler, bilanço okumasında en kritik uyarı sinyallerindendir.

Bir bilançoda bakılması gereken bir diğer kritik unsur da stok ve alacak kalemleridir. Stoklar bir önceki döneme göre hızlı artıyorsa, bu durum satışlardaki yavaşlamanın işareti olabilir. Şirket üretmiş ama satamamışsa, stok birikimi oluşur. Aynı şekilde ticari alacaklar hızla artarken nakit akışı yerinde sayıyorsa, tahsilat sorunu olabilir. Bu yüzden iyi bir bilançoda stokların ve alacakların satış gelirleriyle orantılı olarak artması beklenir.

Yatırımcılar genellikle “şirketin borcu var mı?” diye sorar ama en az onun kadar önemli olan soru “şirketin borcunu çevirebilecek nakit akışı var mı?” sorusudur. Nakit akış tablosu bu noktada devreye girer. Bir şirket kâr açıklayabilir ama kasasına para girmeyebilir. Çünkü muhasebe sistemi bazı gelirleri tahakkuk esasına göre işler. Gerçek anlamda sağlıklı bir bilançoda faaliyetlerden nakit girişinin pozitif olması gerekir. Eğer şirket faaliyetlerinden para kaybediyor ama yatırım veya finansman faaliyetlerinden kazanıyorsa, bu uzun vadede sürdürülemez.

Yatırımcıların sıkça gözden kaçırdığı bir diğer alan da özsermaye kârlılığı (ROE) ve aktif kârlılığı (ROA) oranlarıdır. Bu oranlar, şirketin kaynaklarını ne kadar verimli kullandığını gösterir. Örneğin ROE %25 seviyesindeyse, şirket her 100 TL özkaynak için 25 TL kâr yaratıyor demektir. Bu oran uzun vadede %15’in üzerindeyse, şirket güçlüdür. Ancak bir dönemde aşırı artış varsa, bu da sorgulanmalıdır. Çünkü bu artış bazen tek seferlik gelirlerden veya muhasebe düzenlemelerinden kaynaklanabilir.

Bir bilançoda sağlıklı görünümün bir diğer işareti borçların vade yapısıdır. Şirketin kısa vadeli borçlarının toplam borç içindeki payı ne kadar düşükse o kadar iyidir. Uzun vadeli borçların oranı yüksekse, şirket nakit akışını daha rahat yönetebilir. Tersine, kısa vadeli borçlar toplam borcun büyük kısmını oluşturuyorsa, likidite baskısı kaçınılmaz hale gelir. Özellikle faiz oranlarının yüksek olduğu dönemlerde bu durum ciddi bir tehdit yaratır.

Şirketin bilançosunu değerlendirirken bir başka önemli ölçü de piyasa değeriyle defter değeri arasındaki farktır. Piyasa değeri, borsada yatırımcıların şirkete biçtiği değerdir. Defter değeri ise bilançodaki varlıkların muhasebe değeridir. Eğer piyasa değeri defter değerinin çok üzerindeyse, yatırımcılar geleceğe dair yüksek beklenti içindedir. Ancak bu beklenti gerçekleşmezse, hissede sert düşüşler görülebilir. Tersine, piyasa değeri defter değerinin altındaysa ama şirket kârlı çalışıyorsa, bu genellikle bir fırsat sinyalidir.

Tüm bu göstergeleri yorumlarken tek bir döneme bakmak yeterli değildir. Bir bilançoyu değerlendirirken en az son üç dönemi karşılaştırmak gerekir. Çünkü trend, anlık bir sonuca göre çok daha anlamlıdır. Bir şirketin nakit pozisyonu güçleniyor, borçluluk oranı düşüyor ve kâr marjları artıyorsa, bu kalıcı bir iyileşmedir. Ancak bir dönemlik yükselişler genellikle yanıltıcı olur.

Yatırımcı açısından iyi bir bilançonun en önemli özelliği, sürdürülebilir olmasıdır. Tek dönemlik kâr açıklamak kolaydır; önemli olan, bu kârı sonraki dönemlerde de sürdürebilmektir. Şirketin iş modeli, rekabet gücü ve yönetim kalitesi bu noktada devreye girer. Çünkü bilanço sadece bir sonuçtur, o sonucun arkasındaki strateji asıl farkı yaratır.

Son olarak, bilançoyu yorumlarken sadece rakamlara değil, şirketin faaliyet raporlarına da göz atmak gerekir. Çünkü bazen rakamların açıklamadığı hikâyeyi, faaliyet raporundaki birkaç cümle anlatır. Örneğin döviz kurlarındaki dalgalanmanın etkisi, yatırım planları veya maliyet yapısındaki değişiklikler, bilançonun geleceğini belirleyen unsurlardır.

Özetle, iyi bir bilançoda dikkat edilmesi gereken unsurlar; düşük borç oranı, güçlü nakit pozisyonu, artan kârlılık, istikrarlı marjlar, pozitif nakit akışı ve sürdürülebilir büyümedir. Bu göstergeler bir arada olduğunda, o şirketin geleceği genellikle parlaktır. Yatırım dünyasında şans önemli olabilir ama bilinçli analiz çok daha değerlidir. Çünkü piyasa kısa vadede duygularla hareket eder, uzun vadede ise bilançolar kazanır.

Bir bilançoyu okumak, bir yatırımcı için harita gibidir. Yolu gösterir ama yürümek yine senin sorumluluğundadır. Yani bilançolar seni zengin etmez, onları doğru yorumlayarak aldığın kararlar eder. Bu yüzden bilanço dönemleri, yatırımcının sınavıdır. Kimi sadece haberlere bakar, kimi rakamların dilini çözer. Hangisi olacağın, portföyünün geleceğini belirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir